19 Temmuz 2016 Salı

SEVGİYİ GERÇEKTEN BİLENLER



Bir gün sormuşlar ermişlerden birine;

“Sevginin sadece sözünü edenlerle,onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?”

“Bakin, göstereyim”demiş, Ermiş 

Önce sevgiyi dilden gönlüne indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış,
Hepsi oturmuşlar yerlerine.

Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından, derviş kaşıkları denen bir metre boyunda kaşıklar gelmiş.

Ermiş ,”bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz “ diye bir de şart koymuş
“Peki” demişler ve içmeye teşebbüs etmişler.

Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp – saçmadan götüremiyorlar ağızlarına.

En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan;

Bunun üzerine; “şimdi” demiş Ermiş, “sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe”

Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. 

Buyurun deyince, her biri uzun boylu kaşığı çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak içirmiş.

Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.

”İşte” demiş Ermiş ; “Kim ki gerçek sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse,o aç kalacaktır.

Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz ve şunu da unutmayın; 

Gerçek pazarında, alan değil, veren kazançtadır daima…


Bencilikten, bencillikten kurtulmak ve birlik beraberlik adına bir olmamız dileğiyle…


15 Temmuz 2016 Cuma

RÜYA MI? GERÇEK Mİ?

Aslında herkesin merak ettiği tek bir soru var. Gerçekten gördüğümüz rüyaların bir anlamı var mı ve bizlere bazı konularda sinyaller mi veriyor. Aslında bunun yanıtı hem evet hem de hayır. Zaman zaman kişiler gördüğü rüyaların çıktığını söylerler ama bu her görülen rüyayı kapsamaz. Bazen içinde bulunulan durumlardan dolayı, bazen de gerçekten hislerin kuvvetli oluşundan dolayı rüyalarda bu gibi durumlar ortaya çıkabilir ve kişi rüyasının daha sonra gerçekleştiğini söyleyebilir. 



Rüya tabiri yapılırken dikkatli olunmalı ve genellikle doğru anlatım yapılarak tasvirlerine bakılmalıdır. Bazen rüyalarda tabutta görülebilir. Bu rüya yorumunda bir ölü olacak diye kimse bir çeviri yapamaz. Bu daha şer bir habere ya da farklı bir duruma bürünebilir. Çünkü ölünün kim olduğu, nasıl öldüğü gibi her ayrıntı rüyalarınızın farklı seyirlere gitmesine yol açar. Bu sebeple sizler de rüya analizlerinizi hem doğru kişilere hem de doğru anlatımlar ile yapmalısınız.

Rüyalar Tabirleri genellikle akan suya anlatılır derler. Bu sayede kötü çıkan rüyaların olmadığı söylenir ki buna da birçok kişi inanır. Sizlerde inanır mısınız bilemeyiz ama rüya tabirine baktıktan sonra hakikaten bunu yapabilirsiniz. Rüya Tabirleri sonrası yapılacak bu suya anlatım kazanın belanın da gittiğine işaret eder derler. Özellikle çok güzel ve çok kötü rüyaları içinizde tutmalı ve kimse ile paylaşmamalısınız. 

Uyurken beynimizde oluşan imgeler hep ilgi çekmiş, bilimsel veya bilim dışı pek çok olguyla ilişkilendirilmiştir. Uyurken gördüğümüz düşler hakkında çok şey yazılır, çizilir. Bunların çoğu da genellikle bilimsel verilere dayanmaz. Rüyalarımızın yüzde 90'ını unuturuz Uyandıktan 5 dakika sonra rüyamızın yarısını unuturuz, 10 dakika sonra ise yüzde 90'ını. 

Doğduktan sonra görme yeteneğini yitirenler rüyalarında görsel imgeler görebilir. Doğuştan görme engelli olanlarsa resim göremez; ancak aynı seviyede koku, ses, dokunma ve duyguları hisseder. 

Aşırı psikolojik sorunları olan insanlar dışında herkes rüya görür. Eğer rüya görmediğinizi düşünüyorsanız, aslında rüyalarınızı unutuyorsunuzdur. Rüyalarda sadece bildiğimiz yüzleri görürüz Zihnimiz yüzler yaratmaz. Rüyada gördüğümüz yüzler hayatımızda karşılaştığımız ama hatırlamadığımız ya da kime ait olduğunu bilmediğimiz yüzlerdir. Hepimiz hayatımız boyunca binlerce yüz gördüğümüz için, rüyalarımızda da limitsiz yüz görme yeteneğine sahibiz. 

Gözleri gören insanların yüzde 12'si rüyalarını siyah-beyaz görür, geri kalanlarsa renkli. 1915ile 1950 yılları arasında yapılan araştırmalara göre rüyaların büyük çoğunluğu siyah-beyaz görülüyordu. Fakat sonuçlar 1960'lı yıllardan itibaren değişmeye başladı. Günümüzde 25 yaşın altındaki insanların sadece yüzde 4.4'ü rüyalarını siyah beyaz görüyor. Son araştırmalar bu değişikliğin nedenini siyah-beyaz film ve televizyondan renkli görütülere geçmemize bağlıyor. 

Belirli bir nesne veya olay içeren rüya, genellikle doğrudan o nesne veya olayla ilgili değildir. Rüyalar simgesel bir dille konuşur. Rüyalarınız hangi imgeyi görürse büyük ihtimalle o imgeyi temsil etmiyordur. Duygular Rüyalarda en çok hissedilen duygu endişedir. Negatif duygular pozitif duygulardan daha sık görülür. Ortalama olarak her gece bir veya iki saat arası süreyle rüya görürüz. 

Bir çok hayvan üzerinde yapılan araştırmalar, hayvanların da insanlar gibi uykularında rüya gördüklerini ortaya koymuştur. Bir köpeği uyurken izlerseniz, birini takip eder gibi ayaklarını veya patilerini oynattığını görebilirsiniz. 

REM (Derin uyku fazı) Hızlı Göz Hareketi (REM) uykunun standart bir evresidir ve bu evrede gözler seri hareket eder. REM uykusu ergen insanlarda tüm uykunun yüzde 20-25'ini kapsar, bu da bir gecelik uykunun 90-120 dakikasına eşittir. REM uykusu sırasında rüyada hareket edilse de vücut hareket edemez, yani vücut geçici 'uyku felci' haline geçer. 

Rüyanın gerçek hayatla birleşmesi Zihnimiz, bedenimizin o sırada gerçekten duyduğu ya da hissettiği şeyleri rüyalarımızla birleştirebilir. Örneğin rüyamızda kendimizi bir konserde müzik dinlerken görüyoruzdur, ancak o sırada radyoda bir müzik çalıyor olabilir. 

Erkekler, erkekler hakkında daha fazla rüya görür. Bir erkeğin rüyalarında gördüğü karakterlerin yüzde 70'i erkektir. Kadında bu oranlar eşittir. Öte ayndan erkekler kadınlara nazaran rüyalarında daha agresif duygular hisseder. 

Yapılan araştırmalar insanların yüzde 18 ila yüzde 38'nin rüyalarında 'geleceğe ilişkin' veriler taşıyan imgeler gördüğünü, yüzde 70'ininse 'déjà vu' yaşadığını gösteriyor. Rüyalarda geleceğin görülebileceğine inanan insanların oranıysa araştırmaya bağlı olarak yüzde 63 ile yüzde 98 arasında değişiyor. 

Bilimsel olarak kanıtlanamasa da, yapılan araştırmalarda horlayan insanların daha az sayıda, daha kısa ve genellikle unutulan rüyalar gördüğü sonucuna varmış. 

Tatlı rüyalar…


14 Temmuz 2016 Perşembe

BİR ERKEĞİ ANLAMAK

Erkekler seven kadının değerini niye bilmezler?
Cevap: Çünkü erkekler, her kadının seveceğini iyi bilirler.

Yani sevginin yokluğunu çekmezler. Erkek, hiç büyümeyen bir çocuk gibidir ama herkesin kendisini adam gibi görmesini ister. Bütün kadınlar, sınıf, renk ve kategori ayırımı göz etmeksizin ilgi alanına girer.

Önünde yemek dururken, başkasının tabağına bakan biri gibidir yani. Annesi onu o kadar şımartmış, “aslan oğlum kaplan oğlum” diye pohpohlanmaya alıştırmış ki, sevgililerinden bu ilgiyi göremeyince aslında kağıttan aslan olduğunu anlar ve dünyası başına yıkılır.

Bir kadına “seni seviyorum” demek, onun için ” artık başka kadına bakmayacağım” anlamına gelir ve bu sözü söylemekte zorlanır.

Son derece duygusalken mantıklı olabilen, şefkatli, saf yüreğini acımasızlıkla ve asilikle örten, güçlü bir bedene ama güçsüz bir iradeye sahip, hayata vurdumduymaz yaklaşıp onu fazlasıyla ciddiye alan, doğallıktan hoşlanıp doğal görünmeyi çaresizlik sayar erkekler. 


Dil dağarcıkları kadınlar kadar zengin değildir. Yani dilin inceliklerini, kıvrımlarını, farklı anlamlara gelebilen cümleleri fazla bilmezler. Hayır hayır, belki belki, evet evet anlamına gelir onlar için. Kadınların sadece bir hayırında bile bin anlam gizlidir oysa. 

Erkekler kendileri için değil başkaları için ağlarlar. Bu nedenle ağlayan her kadının karşısında yelkenleri suya indirirler. Erkekler, erkekliği her türlü kuvvet gösterisi ve para olarak algılarlar. Bundan dolayı da kadınların kendisine saygı ve minnet duyacaklarını sanırlar.

Sık arandıklarında kaçarlar, ilgisiz bırakıldıklarında ise şikayet ederler. Yüzlerinde genellikle o anki ruh hallerine uymayan maskelerle dolaşırlar. Örneğin derin düşüncelere dalmış görünen bir erkek aslında o an, tuttuğu takımın hafta sonundaki maçını nasıl izleyeceğini düşünüyordur. 

Erkekleri anlamak kolaydır aslında. Çünkü erkekler karmaşık değil basit, çözümlenebilir, gaza getirilebilir, motive edilebilir varlıklardır. Erkeklerin kadınları tanıyamaması, iste bu basitlikten kaynaklanır. 

Kadınların daha zeki olduğunu bilirler ve çözemedikleri bu bilmece için kendilerine değil, bilmeceye kusur bulurlar.


Oğuzhan AKAY


BAŞARILI İNSANLARIN SIRRI

Bazı insanlar kendilerinin ve başkalarının hayatlarında önemli ve olumlu gelişmeler sağlarlar ve başarılı kabul edilirler. Başarılı insanlar üzerinde yapılan araştırmalar, onların birçok ortak noktasının olduğunu ortaya koyuyor.



















Öncelikle başarılı insanların yüksek bir özgüvene sahip olduğu belirlenmiş. Bir başka ifade ile başarılı insanlar kendilerine değer verir ve güvenirler. Bu özgüven onların yaratıcılık için gerekli olan heyecan ve cesarete sahip olmalarını sağlar. Dolayısıyla, özgüveni olan insanlar kendilerine ulaşılması güç hedefler koymaktan çekinmezler. Ardından da bu yüksek hedefe odaklanarak onu gerçekleştirme yönünde en büyük adımı atmış olurlar.

Başarılı insanların hayatta belirlenmiş kişisel hedefleri ve değerleri vardır.Hangi misyona hizmet ettiklerini iyi bilirler ve başarılı olduklarında dünyanın nasıl değişeceği konusunda bir vizyona sahiptirler.Kişisel hedefleri konusunda gerçekçi ve net beklentileri vardır. Bu hedeflere ulaşmak için stratejiler geliştirir ve bu stratejileri uygularlar. Bu stratejiler bireysel yetkinlikleri ve ilişkileri geliştirecek hedefleri ve zaman planlamasını kapsar.

Başarılı insanlar aynı zamanda kendi davranışları ve gelecekleri için sorumluluk üstlenirler. Sorumluluk üstlenen insan inisiyatif alır, risk alır ve geleceği şekillendirecek adımları belirler ve atar. Bu yaklaşım onlara daha hızlı öğrenme fırsatı sağlar.

Bu insanlar geleceği gözlerinin önünde canlandırmak için özel çaba gösterirler. Hayal etmek, gerçekleştirmenin ilk adımıdır. Hayalleri gerçeğe dönüştürürken izlenen bir başka yol da bu hayalleri başkalarıyla paylaşmaktır. Sözlü ve/veya yazılı olarak hayallerini tekrarlayan insanlar, hem bu hayalleri daha netleştirmiş olurlar, hem de kendilerin toplum önünde hayalleri ile özdeşleştirerek kişisel sorumluluklarını pekiştirirler.

Başarı insanlar yenilgileri kabullenip, onları aşma konusunda kararlılık gösterirler. Gerçeklerle yüzleşmeyi, başkalarının deneyimlerinden faydalanarak hataları önleyebilmeyi bilirler. Odaklandıkları hedef doğrultusunda ilerlemeyi gözleyip, davranışlarını değiştirmekten kaçınmazlar.
Başarılı insanlar kendileri ile barışıktırlar. Dolayısıyla, yaşamlarında yüksek düzeyde stres yoktur. Ruhsal ve bedensel olarak formda ve zindedirler. Bu, onların hedeflerine odaklanabilmelerini sağlar. Onlar, uzun vadeli hedeflere odaklanır, kısa vadeli kazançlar için uzun vadeli hedeflerinden vazgeçmezler. Zamanlarını etkili kullanırlar. Hedeflerini gerçekleştirmek için gerekli, az sayıda ancak önemli adımlara odaklanırlar. Hedefleri doğrultusunda fedakarlık yapmaktan çekinmezler. Disiplin başarılı insanların ortak özelliklerindendir.

Başarılı insanlar sadece zihinsel zekalarıyla değil, aynı zamanda duygusal zekalarıyla da farklılık yaratırlar. İnsan ilişkilerine önem verirler. Olaylara karşıdakinin gözüyle bakabilirler. İnsanlara değer verir, onlarla karşılıklı kazan-kazan türünde ilişkiler kurmaya özen gösterirler. Beraber çalıştıkları insanlara heyecan verir, onlara yetki kullanacak geniş alan bırakırlar.

Başarılı insanların en önemli özelliklerinden biri de kendilerini sürekli olarak geliştirme çabasında olmalarıdır. Her zaman yeni bilgilere açıktırlar. Her hatayı bir öğrenme fırsatı olarak görürler. Başkalarının deneyimlerine yakın ilgi gösterir, onlardan öğrenmeye çalışırlar.

Bu özellikler öğrenilebilir özelliklerdir. Dolayısıyla, gençlerimizi eğitirken bu özellikleri kazandırmaya da özen göstermeliyiz. Unutmamalıyız ki, “Ağaç yaşken eğilir”


Dr. Yılmaz ARGÜDEN

GERÇEK DİLENCİ

Bir kral sabah gezintisi sırasında bir dilenciye rastlar. “Dile benden ne dilersen” der. Dilenci güler ve “Sanki dileğimi gerçekleştirebilecekmiş gibi soruyorsunuz.” diye yanıtlar. Kral alınır ve söyleşi koyulaşır.
-Pek tabii her dediğini yerine getirebilirim. Sen söyle hele, ne istiyorsun?
-Söz vermeden önce iki kez düşünün kralım.
Kral bastırır:
-Ne istersen verebilirim. Ben güçlü bir Kralım. Yerine getiremeyeceğim hiçbir dileğin olamaz.
Bunun üzerine dilenci, çanağını uzatır:
– Şu çanağı herhangi bir şeyle doldurabilir misiniz? Diye sorar. Kral kahkaha atar ve vezirine çanağı altınla doldurmasını emreder.
Çanak dolup taşmakta ama anında boşalmaktadır. Paralar buhar olup uçmaktadır sanki. Kralın onuru kırılır. Bir dilenci çanağını dolduramadığı kulaktan kulağa yayılır. Giderek pırlantalar, elmaslar, yakutlar akıtılır çanağa. Ne var ki çanağın dibi yoktur sanki. Yer yutar ama boş kalır.
Kral yenik düşmüştür. Dilenciye yakarır:
– Tamam, sen kazandın. Dileğini yerine getiremedim ama ne olur bana çanağın neden yapılmış olduğunu itiraf et
– Çok basit, diye yanıtlar dilenci. İnsan dimağından yapılmıştır. Yani insanın arzu ve isteklerinden. Doymak bilmez oluşu bundandır. Bu gerçeği bir kez kavrarsan yaşantın değişir.



İstek nedir ki! İstek ulaşılana kadar, belli bir süre heyecan veren bir duygudur. Örneğin; bir araba istersin… Bir yat… Ev… Eş! Tek tek her birini elde ettiğinde, tümü anlamını yitirir. Neden?
Çünkü beynin, aklın onları dışlar. Araba garajdadır ve artık istek uyandırmamaktadır. Heyecan, onu elde ettiğinde sönüp gitmiştir.
Kadın yatağında, para cebindeyse, onlara erişmek için katlandığın yoğun istek yok oluverir. Gene boşluğa düşer, yeni bir istek yaratmak zorunda kalırsın.
İstek doyumsuzluk uyandırır ve giderek gerçek bir dilenci olursun. Bir istekten bir diğerine çırpınıp durursun. Amacına ulaşır ulaşmaz bir yenisini yaratırsın. İsteğin bu yönünü kavradığında hayatının dönüm noktasındasın demektir.
Sürekli yolculuk hali iyi sonuç vermez.
Geri dön…
Evine dön…

Seni mutlu edecek öğeleri dışında değil, kendi içinde ara!

YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin








İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatınBir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana 
Ataol Behramoğlu