18 Aralık 2012 Salı

İYİ VE KÖTÜNÜN KARDEŞLİĞİ


Gençliğin başladığı 20 li yaşlara kadar, iyilikle kötülüğün ülkesi, kalın sınır çizgileriyle ayrılıyor birbirinden.
Sıkı dostları ve düşmanları oluyor insanın. Onları ölesiye seviyor ya da ölesiye nefret ediyor.

Sonra geldiği 30 larında yalanı hakikatten ayırt etmeye başlıyor.
İyi sandıklarının hıyanetiyle tanışıyor, sırtında dost hançeri darbeleriyle; ve en kötü zannettiği, hafife aldığı şefkatle imdadına yetişiveriyor.

Zaman kanatlanıp da 40 ına yaklaştığında insan, iyiyi kötüden ayıran hudut çizgilerini birbirine karıştırıyor olacak. İyilere nakşolmuş kötüyü ve kötülerin içindeki iyiliği de keşfediyor olacak.

Ve anlayacak ki, iyi insan/kötü insan yok; insanın içinde iyilik ve kötülük var, kötüyle iyi panzehiri değil birbirinin; kankardeşi. İyilerle kötüler çekiştirmiyor ipi. İyilik ve kötülükten örülmüş ibrişimin kendisi.

Bunu anlayınca şaşmıyorsun nefretin birden şehvete dönüşmesine; acı girdaplarının içinde hazzın raksetmesine. Tevazuyla gurur, haysiyetsizlikle onur el ele yürüyor.

İnsan, şuuraltındaki isyankarla sahtekarı, günahkarla tövbekarı birarada farkediyor. Benim, hükmeden ve boyun eğen, zulmeden ve acı çeken.

Bunca şiddet kadar onca merhamet de benim eserim. Minneti nefrete, korkuyu cesarete, zaferi hezimete bulayan benim.

Kundak bezime tıpatıp benziyor kefenim, hayatım muhteşem ve sefil, mağrur ve rezil, hayasız ve asil. Ben, hem örs hem çekicim.

İşte bu keşif kolaylaştırıyor yaşamı. Anlıyorsun ki toplumlar gibi insanlar da kanlı iç savaşlarına borçlu ilerlemesini..

O zaman , iyileri kötülerden ayırmak gibi nafile bir uğraşı bırakıp -başta kendin olmak üzere- insanların içindeki iyiliğin peşine düşüyorsun; kıymet bilmeyi ve-yine başta kendin olmak üzere- herkesi hoş görmeyi öğreniyorsun.

Tükendikçe pahalanıyor zaman; günler azaldıkça uzuyor. Saçların gibi, seyreldikçe değerleniyor dostların.
Günahları ve zaaflarıyla da övünüyor insanlar;sevapları ve zaferleri kadar.

Önemli değil kaç kez yenildiğin; önemli olan yenilgiden sonra yeniden doğrulabildin mi o!

Bu paramparça ruhlardan, çelişkili duygulardan,çatışmanın açtığı yaralardan mucizevi bir ahenk çıkıyor ortaya. Sonra diyorsun ki iyi varım.

İyiki varsın...

21 Kasım 2012 Çarşamba

KADIN DEDİĞİN...


Kadın dediğin iyi sevişecek arkadaş. Koyun gibi yatmayacak,kımıl kımıl olacak yatakta. Aklını başından alacak ama, aklını sadece bununla yormayacak. Delireceksin ama delirmen hastalıktan olmayacak. Uzanıverdi mi yanına boylu boyunca, göğsünde atan kalbinin yerine koyacaksın kendini, ruhunu, herşeyini.Aşksız yatmayacak yatağa ve sen bunu bileceksin.

Kadın gibi kadın olacak kadın dediğin, çıtır çerez niyetine yemediğin. Bir gecelik değil, ömürlük olacak ömürlük. Yıllara rehaveti değil huzuru taşıyacak. En seksi leydi olmayı da bilecek,hanım sultan olup sözünü geçirmeyi de. Cıvık konulara takılıp zaman tüketmeyecek, küfretmeyecek, Kadın dediğin ayıp nedir bilecek. Sıkboğaz edip seni yalancı durumuna düşürmeyecek.Seni öyle bir tutacak ki arkadaş, sen bile şaşıracaksın öyle tutulduğuna. iki lafın başı, her tartışmada ayrılalım tehtidi savurmayacak. Sabırlı olacak ve asla gururuna dokunmayacak...

Tuzu az, şekeri çok gibi limiti olmayan prosedürlerle yemeklerle işi olmayacak. şöyle pastırmalı kurufasülyenin yanına tereyağlı pilavı konduracak şüphesiz. Salatasız oturmayacak yemeğe. Temiz olacak herşeyden önce mesela köfteyi mıncıklarken elleri . Yahut pahalı parfümlerin sindiği, boyacı küpü gibi, her öptüğünde bulaşık bir tadın kaldığı bir kadını öpmeyeceksin. Buram buram aşka sarılacaksın arkadaş. Buram buram kadın kokacak kadın dediğin.

Kadın dediğin güzel olacak ama eli yüzünden çok öte birşey.Zeki olacak zeki, seni bir hamur gibi karmasını da bilecek,o hamura kendini katmasını da...

Paranın güzelliğini bilecek ama ne parasızlığın ezikliğini ne de paranın kudurmuşluğunu yaşayacak.

Değerlerini bir anlık hevesler uğruna terketmeyecek. Namussuzluğunu, ahlaksızlığını ancak ve ancak seni baştan çıkarırken kullanacak, yan gözle adam kesmeyecek ,başka sevgili edinmeyecek.

Sarışın, renkli gözlü uzun bacaklı, beyaz tenli, ince bilekli dilber filan fasarya...

Kadın dediğin hatun olacak arkadaş, sözüne güvenilir, olacak. Bileceksin ki konuşulanlar burada kalır, kapıdan çıkmaz bir daha. Ağzı sıkı olacak kadın dediğin. Sırrını tutacak ama gününü bekleyip kusmayacak...

Para lazımcılardan, kürkçülerden, cep telefonu manyaklarından, dırdırcılardan, unutkanlıklarını senin üzerine atanlardan, kendi yetersizliğini seni suçlayarak rahatlayanlardan, raf süslerinden, tehtidkarlardan, kaçaklardan, kıkırdayanlardan, boş bakanlardan olmayacak.

Saflığı, cahilliği, aptallığı oynamayacak, biraz ukala olabilir ancak sana rol yapmayacak. Komplekslerini güzelliğiyle örtmeye çalışmayacak. Bir şeyi çok isterse ve inançları doğrultusunda yapacak.

En önemlisi kendini sevecek arkadaş, kendini sevmeyen kadından sana ne hayır gelir.Bir bakarsın ki yıllar sonra bu kadınla ne yatağa sığabiliyorsun, ne toprağa...Koluna takıp gezmesini de bileceksin gururla, koynuna çekip sevişmesini de şehvetle.Analığını da bilecek, çocuklarından saygı görmeyi de, anaya babaya
hürmet etmeyide...

Kadın kadın olacak be, seni sadece sen olduğun için, sensin diye sevecek.Parayla pulla, kariyerle,kimin ne dediğiyle ,sınırlamayacak.Hem sevgilin, hem arkadaşın, hem annen, hem çocuğun olacak, bağrına basacaksın huzurla... Bileceksin ki evde 'O' kadın tarafından beklenmenin zevkini hiçbir zevk yaşatamaz sana...

Öyle bir kadın işte...Nerede oyle kadın yoktur deme... Vardır vardııııııııır!..
Sende adam olacaksın seçmesini bileceksin!!!

ERKEK DEDİĞİN...


Seni elinin tersiyle değil avucunun içiyle kavrayacak. Bileceksin ki emin ellerdeyim, başkası tutamaz elimi böyle.

Rahat olacaksın yanında, çok konuşmayacak, beynini didiklemeyecek.

İnce olacak; seni senin kadar düşünecek. Sen onu merak ettiğinde kendisine
hesap soruluyor havalarına girmeyecek. Senin inceliğine karşı umursamaz
sözler sarf etmeyecek.

Adamın sinirini bozmayacak, cinlerini tepesine çıkarmayacak, sanki sen onun
için varmışsın her ne zaman istese emrine amadeymişsin, o ne yaparsa yapsın
her istediğinde yanında elinin altında olacakmışsın triplerine girmeyecek.

Sen ona sevgini hissettirdiğinde, sen ona kayıtsız şartsız aşıkmışsın gibi
havalara girmeyecek.

Erkek dediğin ilgi gördüğünde ilgiyle, sevgi gördüğünde sevgiyle karşılık
verecek.

Erkek dediğin, sen onun için kendine baktığında, sırf ona daha güzel
görünmek için giyinip kuşandığında hiçbir şey olmamış gibi davranmayacak.

Ruhunu okşamasını bilecek. Romantik olacak kimi gün habersizce kucağında
çiçeklerle çıkıp gelecek. Özel günleri unutmayı marifet sanmayacak.

Kayıtsız olmayacak senin bütün zarafetine karşı. Gerçekten seven bir kadın
sevgi ve ilgi bekler, erkeğine verdiği aşkın karşılığında küçük bir tatlı
söz, kısa bir mesaj, bir çağrı bile onu mutlu edebilir. Erkek dediğin bütün
bunları cebinden para harcıyormuş gibi cimrilikle yapmayacak.

Ben aranmayı, çok aramayı sevmem demeyecek. Her şey kendi istediği gibi
olsun istemeyecek. Sadece kendi canının istemesine bağlamayacak her şeyi.

Erkek dediğinin, hissettiğiyle yaptığı şey arasında uçurum olmayacak. Cesur
olacak cesur. Seni seviyorum derken korkmayacak, başka şeylerin arkasına
gizlenmeyecek.

Seviyorum deyip bir sonraki perdede kaçmayacak, özlüyorum diyorsa gelecek,
kaybetmek istemiyorum diyorsa kaybetmeyecek.

Erkek dediğin askına sahip çıkacak. Korkak olmaz erkek dediğin. Erkek
dediğin iyi sevişecek. Koyun gibi yatmayacak, bir an önce şu iş bitse
demeyecek.

Aşksız yatmayacak yatağa ve sen bunu bileceksin. Bir baba şefkatiyle seni
alnından öptüğünde bileceksin ki sevgisi geçici ve zayıf değildir.Ve
sevgiyle öptüğünde dudaklarından bileceksin ki öpüşün tek sebebi şehvet
değildir.

Erkek dediğin yakışıklı olacak, çekici olacak ama bundan çok daha öte bir
şey...
Zeki olacak.

Kadının küçük yalanlara, bahanelere inanmayacağını, kendisini kendi gibi
tanıdığını bilecek. Kadının zekasını küçümsemeyecek kadar zeki olacak. Zeki
olacak, seni bir hamur gibi karmasını bilecek, o hamura kendisi
katmasını da.

Değerlerini bir anlık hevesler uğruna satmayacak.
Namussuzluğunu, ahlaksızlığını ancak ve ancak seninle yataktayken
kullanacak.

Erkek dediğin önce sevecek.
Kendini sevmeyen erkekten kimseye hayır gelmez. Bir bakarsın ki yıllar sonra
bu adamla ne yatağa sığıyorsun, ne toprağa... Koluna girip gezmesini
bileceksin gururla, koynuna alıp sevişmesini de. Babalığını da bilecek,
ana-babaya hürmet etmeyi, kadir kıymet bilmeyi, vefakarlığı, fedakarlığı...

Erkek dediğin seni koruyacak,kuşatacak.

O nerede olursa olsun seni koruyacağını bileceksin.
Pısırık olmayacak erkek dediğin. Erkek dediğin erkek olacak.
Seni sadece sen olduğun için sevecek. Parayla pulla, kariyerle, güçle, kimin
ne dediğiyle hareket etmeyecek.

Hem sevgilin, hem arkadaşın, hem dostun, hem baban, hem çocuğun olacak,
huzurla bağrına basacaksın.

4 Temmuz 2012 Çarşamba

ÖLÜM DEFTERİ

Neler oluyor hayatta biliyor musunuz? Herşey! Kimileri doğuyor, kimileri ölüyor, kimisi daha yeni uyudu, kimisi daha yeni uyandı. Böyle bir döngü içerisinde hep koşturmaca. Birileri haksızlık peşinde, birileri adalet peşinde. Bu dünya öyle yorucu, öyle acımasız ki diyoruz genelde. Ama asıl iş böyle değil. Bunu yapanlar bizleriz.

Yaptığımız yanlışlıklar, haksızlıklar, beddualar, düşüncesizlikler, bencillikler... Daha neler neler. Oturup düşünsek kimbilir kaç maddelik, kaç sayfalık bir liste olur önümüzde. Peki bunun tersi mümkün değil mi? Elbette mümkün. Her şey bizim elimizde. Yer gök bize hizmet için yaratıldı. Biz ne istersek onu yapar, ne verirsek onu bize verir. O halde herkes kendine dikkat ederse bu dünya daha mutlu, daha huzurlu bir yer haline gelir. Bunlar elbette ütopyadan ibaret. Çünkü doyumsuzluk, aç gözlülük, kısa yoldan zengin olma hayalleri bizleri yiyip bitiriyor.

Öteki dünya, ahiret kimileri için korku iken kimileri için ödül olarak hayal ediliyor. Öyleyse ne yapmamız gerektiğine biz kendimiz karar vermeliyiz. Ne karar verirsek verelim, emin olalım, samimi olalım, dürüst olalım. Gerekenler bunlardır.

Peki fırsatımız olsa, imkanımız olsa ya da böyle bir gücümüz olsa, bunu dünyayı iyi bir yer haline getirmek için mi harcardık yoksa kendi hayatımızın son gününe kadar zengin yaşamak için mi kullanırdık.

Cevabı bulmak oldukça zor. Çünkü nefsimiz hep ben diyor. Görünenlerin arkasında kimbilir neler var. Doğru gördüğümüz şey yanlış, yanlış gördüğümüz şey ise doğru olma ihtimali bile var. Öyle bir zamana geldik ki bunun cevabını bulmak çok zor.

Diğer yazılarımda da hep belirttiğim gibi işin özü emin olmak, kararlı olmak, samimi olmak. İşte güç budur. Bu gücün karşısında kimse duramaz. Hatalarınıza bir göz atın. Mutlaka bu üçlüden biri eksiktir. Yoksa hata olmaz, yanlış olmaz.

Herşeyin varolduğu, yok yok denebilecek kadar dolu bir dünyada neden bomboş yaşıyoruz durup bir düşünün. Acaba neyi eksik yapıyoruz. Deniyorum olmuyor, çabalıyorum olmuyor, herşey üstüste geliyor. Bunlar insanoğlunun açık seçik mazeretleridir. Ama hiç birimizde acaba ben mi ters gidiyorum yol mu değiştirsem demeyiz. Bu aklımıza hiç gelmez.


Son günlerde izlediğim bir japon anime filmi var. Belki bir çoğunuz izlemişsinizdir. "Death Note" adında ki bu dizi de ölüm meleği dünyaya geliyor. Geliş sebebi ise ölüm defteri denen ölecek kişilerin adını yazdıkları defteri dünyaya düşürmesi.

Bunu bulan bir japon genci dünyayı daha yaşanılır bir yer yapmak için ölümü hakeden suçluları, hırsızları, kapkaççıları, tecavüzcüleri vs. kötülük yapan herkesin adını yazıyor ve bir bir ölüyorlar. Bir taraftan da japon polisi cıa vs tüm birlikler bu "kira" adı verilen defteri bulup bu işleri yapan kişiyi arıyorlar. Çünkü düz mantık baktığınızda ölüm kararı alınmamış suçlu da olsa bunların ölümüne sebebiyet verdiği için suçlu olarak bakılıyor. Halktan ise kira ya karşı sevgi seli. İşte canı yananlar seviyor, ama adalet peşinde olanlar ise sevse bile böyle bir şeyi istemiyorlar.

Öyle enteresan bir konu bulup film yapmışlarki hayretler içerisinde izledim. Bakarsan herkes haklı. Çünkü herkesin dünyası kendine.

Siz siz olun önce kendinizi düşünün. Eğer siz sağlıklı ve mutlu iseniz etrafınızdakiler de o derece sağlıklı ve mutlu olurlar. Bir halka çizin merkezine kendinizi koyun. İşte siz oradasınız. Eğer etrafınızda olanlara faydanız olsun istiyorsanız o merkezde sapasağlam bir şekilde durmanız gerekiyor. Düşüncelerinizi kötü olan her detaydan temizleyin. Yeni bir sayfa açın.

Ve mutlaka o bahsettiğim diziyi izleyin. İzlemek için dizimag.com sitesine girip arama bölümüne Death Note yazmanız yeterli. Hayata bakış açınızın değiştiğini siz de göreceksiniz.

3 Temmuz 2012 Salı

İSTEMENİN YOLLARI

Son yazımızda istemenin, duanın nasıl olacağına dair birkaç metot vermiştim. Şimdi ise bu metotlara yollar ekleyeceğiz. Bunun başında listeleme geliyor. Birçok kaynağa göre ve araştırmalarıma göre isteklerimizi yazıya dökmek büyük bir oranda fayda sağlamaktadır. Bu faydaların en büyüğü ise gerçekleşeceğine dair inancımızı artırmasıdır. 99 dileğimizi, yani hayallerinizi, arzularınızı, isteklerinizi bir liste olarak sıralamanız gerekiyor. Bu şekilde başlayıp bunları gerçekleştirenler var. Bunlara örnek olarak düzenli spor yapmak, çok sevdiğiniz bir kitabı okumak, tatil için yurtdışına çıkmak, araba almak, köşe yazarı olmak vs. Bu 99 maddelik listenizi yazmayı bitirdiğinizde, her hafta listenizi gözden geçirerek bu hedeflere ulaşmanızı sağlayacak şartları yaratacak, isteğinizle ilgili emin olduğunuzu görecek ve bunu dile getireceksiniz. Listenizi şöyle yapabilirsiniz; Kişisel hedefleriniz, İlişkileriniz, Sağlık ve beden ile ilgili istekleriniz, Spor, hobi, eğlence, tatil gibi konularda istedikleriniz, Kariyer ve eğitim hayatınızla ilgili istekleriniz, Para konusunda ki istekleriniz, Hayırseverlik ve toplum hizmetleri gibi konularda yapmayı istedikleriniz şeklinde listenizi tamamlayabilirsiniz. 99 Listenizi yaparken büyük düşünün, istediğiniz şeye odaklanın, onu hak ettiğinizi kabul edin, ona sahip olabileceğinize inanın ve sonra onu serbest bırakın. Düşünün ki bir katalog var oradan seçim yapıyorsunuz ve siparişinizi veriyorsunuz. 


Her sabah, arzularınıza, hedeflerinize ve niyetlerinize odaklanmak için en azından beş dakika ayırarak başlayın. Rahatlayın, gözlerinizi kapatın ve bütün hedeflerinizin ve arzularınızın zaten gerçekleştirilmiş olduğunu düşünün. 


Kendinize bir taş parçası edinin. Bunun için fiyatı uygun olan ve güçlü enerji sağlayan kaplan gözü taşını ya da oltu taşını tavsiye ederim. Bunu bir kolye ucu, teşbih, küpe, yüzük taşı yada sadece taş parçası olarak edinebilirsiniz. Bütün enerjinizi bu taşa vererek hayallerinizin gerçekleştiğini düşünerek bu taşı sevin. Ve her baktığınızda hayallerinizi hatırlayın. 


Sizi üzen, sıkan ortamlarda bulunmaktan kaçının. Güldüren neşelendiren sevindiren şeylere odaklanın ve beklentilerinizi pozitif tutun. 


Hayatınızın bütün anlarında şükür, minnet ve takdir etmenin ne kadar önemli olduğunu unutmayın. Her gün Allah’a dua etmeyi, verdikleri için şükretmeyi, başınızdan geçenleri anlatmayı unutmayın ve bunlar için Allah ile bağlantı kurmaya zaman ayırın. 


Duygularınıza ve sezgilerinize güvenin. Hayallerinizi gerçekleştirmek için sadece beklemek çok yanlıştır. Bunların hayata geçmesi yönünde gündelik adımlar atın. Hayatınızı planlayın. ‘Çekim Yasası’nın hayatınızda işlediğini kabul edin.


‘Çekim Yasası’nın etkisinin her işaretini göz önüne alın ve Allah’a teşekkür edin. Unutmayın, bu yasanın işlediğini ne kadar çok kabul ederseniz yasa o kadar fazla işler. 


İstediklerinizin gerçekleşmesi için yapmanız gereken en önemli şeylerden biri onları görselleştirmek. Zira arzularınızı resimler ve imajlarla göstererek titreşim düzeyinizi gerçekten güçlendirebilirsiniz. Çünkü görseller ve resimler duygularınızı uyandırır. 


Herkesin istekleri, dilekleri hayalleri var. Ancak olmasını istediğiniz şeyi, ne kadar gerçekçi hayal ederseniz, dileklerinizin gerçek olma ihtimali de o kadar yükseliyor. Bundan ötürü almak istediğiniz evin muhitinde gezin, almak istediğiniz araba ile test sürüşü yapın, alışveriş için gezin vs. İstediğiniz şeye gerçekten içten ve kalpten inanmanız gerekir. Bu konunun en hassas noktası, dileğiniz tümün hayrına olmalıdır. Elbette sadece dilemek de yeterli değil, dileğiniz her ne ise, gerçekleşmesi için bu yönde çaba harcamanız gerekiyor. 


Hayal Edin! Bunun için ihtiyacınız olan tek şey her gün kendinize ayıracağınız 20 dakika. Bu vakit için rahatsız edilmeyeceğiniz bir yere geçin. Bel kemiğiniz düz, ayaklarınız yere basar şekilde bir sandalyede oturun. Ayaklarınızın yere basması 'topraklanmanız' içindir. Müzikle yapabilirsiniz bunu. Odanın ışığını loş yapın veya tamamıyla kapatın, nasıl yoğunlaşacağınıza bağlı. Dilerseniz bunu namaz kılarak, secdeye kapanarak da yapabilirsiniz. Burnunuzdan nefes alın, karnınızı şişirerek bu nefesi verin. Bu arada gözlerinizi yavaşça kapayın. Sadece nefese yoğunlaşın ve diğer her şeyi unutun. Bu söylediğimi yapmak zordur ama deneyin ta ki başarılı olana kadar. 


Hayallerinizde neresi sizi mutlu ediyorsa oraya gidin. Burayı siz belirleyeceksiniz. Genelde hep aynı yere gitmek daha sağlıklıdır. Şimdi burada önünüze dev bir ekran açın. Arkanıza yaslanın ve gerçekleşmesini istediğiniz hayatı sinema seyreder gibi en ince detaylarına kadar seyredin. Bu sizin zihin ekranınızdır, burada nasıl bir hayat istiyorsanız görüntüleyin. Hayallerinizde net olun. 


Israrcı olun. Değişikliğe sebep vermeyin. Hayal gücünü kullanarak imgeleme yapmak budur. Görüntülemeyi bitirirken "Tümünün hayrına ise dileğim şimdi şu andan itibaren gerçekleşiyor ve bu böyle" deyin ve ekranı kapatın. Sonra 1'den 5'e kadar sayarak gözlerinizi yavaşça açın.


Bu uygulamaları yaparken gerçekten inanın, Allah'ın isimlerini bol bol zikredin. Siz O'nu anarsanız, O sizi duyacaktır. Şüphesiz Allah vaadinden dönmez. 


Temizliğinize, yediğiniz içtiğiniz şeylere, konuşmalarınıza dikkat edin. Yalandan, iftiradan, dedikodudan uzak durun. Fal, sihir, büyü gibi insanları kandıran uygulamalardan, şeytanın tuzaklarından uzak durun. Geleceği Allah'tan başkası bilemez. Bunu asla unutmayın. Siz onların uydurmalarını değil, kendi hayallerinizi düşünün. 


Ve tüm bunları yaparken, yürürken, yatarken, oturup kalkarken, arabaya binerken, inerken, her şeyden önce besmele çekin. Madem bu dünyada torpil olmadan bişey olmuyor siz de torpilin en büyüğünü kullanın. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adını kullanın. Şunu da unutmayın ki insanı yaratan Rabbimiz bize kendi ruhundan üflemiştir. Bizlerde bu gücü, bu kudreti hissetmeli ve bunun ilmini öğrenmeliyiz. O zaman bizim önümüze kimse geçemez.


Sevgi ve dua ile...

2 Temmuz 2012 Pazartesi

HER ŞEYİ ELDE ETMEK MÜMKÜN!

Kul sıkışmayınca HIZIR yetişmez…


Hiç bu sözü ilk kim söylemiş, neden böyle demiş diye düşündünüz mü? Ben düşündüm. Kimin söylemiş olduğunu bulamasam da neden, ne amaçla söylemiş olduğunu biraz hayatımı gözden geçirince anladım.


En büyük sorunumuz nedir biliyor musunuz? Kendimizi sürekli eksik ve güvensiz hissetmemiz. Ne istediğimizi, ne yapacağımızı sürekli kendi kendimize sorgularız fakat çözüm üretemeyiz. Bize yol gösteren, akıl veren herkese ve her şeye dört elle sarılırız. Her ne kadar bunun özünde oturduğumuz yerden nasıl para kazanırız sorusuna cevap aramak olsa da hep de böyle olmaz. Bu arayış halindeyken internette araştırma yaparak bunun yollarını ararız. Onu da oturduğumuz yerden yaparız. Bakar mısınız şu çelişkiye.


Bir çoğumuz kitap, tv, dvd, internet gibi medya organlarından ya da arkadaşlarımızdan bu işin sırrının yani hayatta her istediğimizi elde etmenin yolunun  ‘Çekim Yasası’yla pekala mümkün olduğunu duymuş ya da görmüşüzdür. Hepsinin özünde de benimde belirttiğim gibi “inanç” yatıyor. Bu tarz uygulama ya da düşünceler diyelim,  arzu ettiğiniz hayatı yaratmanız için ihtiyaç duyduğunuz anahtarın ta kendisi! Her şeyi elde edebilirsiniz! Yanlış okumadınız ve tekrar belirtiyorum; HERŞEYİ ELDE EDEBİLİRSİNİZ! YETER Kİ İSTEMEYİ BİLİN.


Eğer sevgi dolu, bereket dolu bir gelecek istiyorsanız bunu şu anda kendinizden isteyin. Bu yetki sizindir. İstediğiniz her şeyi, hayallerinizi, hedeflerinizi, arzularınızı hayatınıza çekmeniz için yapmanız gereken tek şey ‘Çekim Yasası’na inanmak ve sunduğu yöntemleri uygulamak. Bunlar hiç de zor şeyler değil. İnancınızı kuvvetlendirene kadar en azından deneyin. Eğlenmiş olursunuz. Çünkü bunun size hiç zararı yok. Siz her şeyle ve herkesle bağlantılısınız. Çok daha büyük bir bütünün eşsiz bir parçasısınız. Ve evren sizin yarattığınız enerji her ne ise ona karşılık verir… İşte çekim yasası da böyle işler. Benzer benzeri çeker. Kendinizi heyecanlı, coşkulu, tutkulu, mutlu, neşeli ya da cömert hissediyorsanız, pozitif enerji dağıtırsınız. Öte yandan kendinizi bıkkın, kaygılı, stresli, öfkeli, kızgın ya da üzgün hissediyorsanız, negatif enerji dağıtırsınız… Çekim Yasası vasıtasıyla evren bu titreşimlerin her ikisine de coşkulu bir şekilde karşılık verecektir. Enerjinizi ve dikkatinizi neye verirseniz, o şey size geri dönecektir. Hayatınızdaki iyi ve pozitif şeylere odaklanırsanız, daha faza iyi ve pozitif şeyi hayatınıza kendiliğinden çekersiniz. Bir kez tam olarak bunu kabul ettiğinizde ve bunun sorumluluğunu üstlendiğinizde aklınıza koyduğunuz her şeyi yapabilirsiniz. Kendi hayatınızın yazarısınız, onu dilediğiniz yöne çekebilirsiniz. Kısacası hayatınızı değiştirme ve arzu ettiğiniz geleceği yaratma yeteneğine sahipsiniz.


Yüce Allah (c.c.) bu kainatı, tüm varlıkları ve bizleri bir düzen içinde yaratmıştır. Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah (c.c.) bizlere şöyle buyurmaktadır;


“ Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin emrinize verdi; yıldızlar da O'nun emriyle emre hazır kılınmıştır. Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir topluluk için ayetler vardır. ” (Nahl Suresi, 12)


“ Görmüyor musunuz; Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmıştır? ” (Nuh Suresi, 15)


“ Sizin için, yeryüzüne boyun eğdiren O'dur. Şu halde onun omuzlarında yürüyün ve O'nun rızkından yiyin. Sonunda gidiş O'na dır. ” (Mülk Suresi, 15)


 “ Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık ” (Kamer suresi, ayet 49)


“ Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman, dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad olurlar. ” (Bakara Suresi, 186)


İşte bu ayetler ışığında ve mantık çerçevesinde bir kez daha düşünüp sahip olduklarımıza şükretmek ve mutlu olmak gerekmez mi?


Hayat hakkında tutkulu olun; her konuda pozitife odaklanın; hayallerinize inanın; arzu ve isteklerinizi zihninizde ve gözünüzde netleştirip gerçek olduklarını düşleyin; Unutmayın Allah vaadinden dönmez! Öyleyse isteklerinizi dua ile, düşünce ile, inanç ile evrene gönderip bunların gerçek olması için Allah’a (cc) inanın ve sabredin.


Nasıl yapacağız sorusuna cevap bekleyenler var biliyorum. Birazdan ona geçeceğim. Ama öncesinde “Kul sıkışmayınca HIZIR yetişmez…” sözü nerede geliyor ona bir açıklık getirmek istiyorum. Dualarımızın kabul olması, hayallerimizin gerçek olması için hep üzerinde durduğum konu neydi? İnanmak! Evet bu kelime ile o cümleyi yan yana getirdiğimiz zaman kimin ne maksatla söylediği apaçık ortada değil mi?


Yüce Allah (CC) Kur’an ‘da bizlere buyurmuş;


“Bana dua ettiği zaman, dua edenin duasına cevap veririm. (Bakara Suresi, 186)”

O halde dualarımız kabul oluyor. Peki bizim dua diye bildiğimiz şey, yaptığımız şey gerçekten dua mı? Ya da gerçekten bizler dua ederken içten, kalpten, olacağına inanarak, Allah’a güvenerek, samimiyetle yapıyor muyuz? Bunu bir düşünün lütfen. Geçmişinizi bir düşünün hiç kabul olduğunu gördüğünüz yaşadığınız bir duanız olmadı mı? Muhakkak olmuştur. İşte o dualar, reçeteye uygun, kullanım kılavuzumuz olan Kur’an ‘a uygun dualardır. Normal hayatta, her şey yolundayken ya çok büyük sıkıntılarımız yokken yaptığımız dua yöntemi ya da hislerimiz çok da samimi değil. Ne zaman dara düşsek, çıkmazlara düşsek, ne zaman korksak! İşte o vakit o korkuyla öyle bir dua ederiz ki kabul olmaması imkansızdır. İşte “Kul sıkışmayınca HIZIR yetişmez…” sözü oradan gelir. Sıkışınca yalan olmaz, samimiyetsizlik olmaz. Ne varsa ortada olur. Allah (cc) böyle kullarını sever. Ve sıkışınca asıl yetişen ALLAH (CC) ‘dır. Demek ki dualarımızı ederken, isterken samimi olarak inanç ile istiyoruz.


Yarın samimi dua nasıl yapılır, Allah’tan (CC) nasıl istenir, yöntemlerini açıklayan bir yazı ile karşınızda olacağım. Ondan önce sizlerle dua üzerine bir video paylaşmak istiyorum.





Sevgi ve dua ile…

28 Haziran 2012 Perşembe

YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN...


Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?
Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.

Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
''Seni seviyorum'' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.

Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek, birlikte ağlamak, gülmek. Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...

Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?
Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak. Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.

Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana... Elindeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek... Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.

Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?
Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara, aya anlatmak... Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.

Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?
Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek. Sevgili yerine dost kalmaya çalışmak senin yüzüne. Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde. Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime.

Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?

Nereden bileceksin?
Sen benimle hiç olmadın ki. Olsaydın avuçlarım terlemezdi... Isırmazdım dilimin ucunu... Özlemezdim seni yanımdayken. Kıskanmazdım.

Korkmazdım yollarda yürümekten. Islanmazdım yağmurlarda... Yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda sarhoş olmazdım.

Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize...
Ve her kulaçta haykırırdım seni..
Ama sen hiç benimle olmadın ki...

YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN...

BİR EVLİLİK HİKAYESİ!



Bu akşam eve geldiğimde Eşim Akşam yemeğini servis ediyordu. Elini tuttum ve ona söyleyeceğim şeyler olduğunu söyledim. Masaya oturdu ve sessizce yemeği yemeye başladı. Ve yine Gözlerinde o korkuyu gördüm.

Bir an da kasıldım ağzımı açamıyordum ama düşüncelerimi söylemem lazımdı. Ben boşanmak istiyorum. Sinirlenmedi Sözlerime karşılık vermedi, sadece sebebini sordu.

Bir cevap veremedim ve buna çok sinirlendi elinde ki Çatal Bıçakları fırlattı. Bana bağırdı ve Adam olmadığımı söyledi. Bu akşam tek kelime konuşmadık. Eşim bütün Gece ağladı. Farkındaydım Evliliğimiz ne olacağını merak ediyordu, ama onu tatmin edecek bir şey söyleyemeyecektim. Ben Tuğba'ya aşık oldum, eşimi sevmiyorum artık.

Bu vicdan azabıyla bir Evlilik sözleşmesi hazırladım, Evi, Arabayı ve Şirkettin 30% ona verecektim. Sözleşmeye kısa bir süre baktı ve yırttı. 10 yıl hayatımı paylaştığım bu Kadın bana yabancı olmuştu. Onun harcadığı zamana ve enerjiye üzülüyordum, ama geri dönemezdim, Tugba'ya çok aşık olmuştum. Sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı, bu benim beklediğim bir tepkiydi. Onun ağlaması benim hafiflememe sebep olmuştu. Bir süredir aklımdan geçiriyordum boşanmayı, bu fikir bende saplantı haline gelmişti ve şimdi bu duyguyu daha da güçlü hissediyordum ve doğru karardı.

Bir sonra ki akşam eve geç gelmiştim ve Eşimi Masada yazı yazarken gördüm. Çok uykum vardı ve Akşam yemeğini yemeden uyumaya gittim. Tuğba ile geçirdiğim o kadar saat beni yormuştu. Bir ara uyandım ve onu hala yazı yazarken gördüm Masa da. Ama bu benim Umurumda değildi ve başımı çevirip uyumaya devam ettim. .

Ertesi sabah bana Şartlarını yazı halinde sundu. Benden hiç bir şey istemiyordu, sadece boşanmamızı ilan etmek için 1 ay müsaade istedi ve bu zamanda normal bir Aile gibi davranmamızı istedi. Bunun sebebi Oğlumuzun 1 ay sonra Sınavların olması ve bu dönemde ona bu yükü bindirmemekti. Bu kabul edilebilinir. Bir şey daha vardı, benden onu Evlilik Gecesinde onu kapıdan içeriye nasıl taşıdığımı hatırlamaktı, ve 1 ay boyunca her sabah onu Yatak odasında Kapıya kadar taşımamı istedi. Kafayı yediğini düşündüm, ama son günlerimizin iyi geçmesi acısından, kabul ettim.

Sonra bu şartlardan Tuğba'ya bahsettim, yüksek ses ile gülüp bunun çok saçma olduğunu ve eninde sonunda Boşanmayı kabul etmek zorunda kalacağını söyledi.

Eşimle boşanma konusunu açtığımdan beri Fiziksel temasta bulunmadık. Bu sebepten ilk gün onu kucağıma alıp kapıya götürdüğümde tuhaf bir duygu yaşadım. Oğlumuz arkamızda duruyordu ve alkış yapmaya başladı 'Babam Annemi kucağında taşıyor' bu onu çok sevindirmişti, Sözleri canımı acıtmıştı... Yatak odasından Evin Kapısına kadar 10 metre taşıdım. Eşim gözlerini kapattı ve kulağıma' Oğlumuza boşanmamızdan bahsetme' diye fısıldadı. Bende başımı öne eğerek tamam dedim, ve içime bir üzüntü çöktü. Kapı önünde onu bıraktım Eşim Otobüs durağına gitti ve onu İşe götürecek olan Otobüsü bekledi. Bende tek başıma Ofise gittim.

2. Gün bu oyunu oynamak bize daha kolay gelmişti. Eşim başını Göğsüme yasladı, ve onun kokusunu duydum. Birden Eşime uzun süredir bakmadığımı anladım. Ve onun Evlendiğim zaman ki kadar Genç olmadığını fark ettim. Yüzünde hafif çizgiler oluşmuş saclarına ak düşmüştü. Gecen yıllar öylesine yanından geçmemişti, O an kendime ona bununla neler yaptığımı sordum.

4. Gün onu kucağıma aldığımda bir güven duygusu yaşadım. Bu bana Hayatının 10 yılını Hediye eden Kadın.

5. Gün bu güven duygusu daha da büyümüştü. Bundan Tuğba'ya bahsetmedim. Günler geçtikçe onu taşımak daha da kolaylaşmıştı, belki de bu sayede yaptığım antrenman dan dolayıdır bu.

Bir Sabah onu ne giyeceğini düşünürken izledim. İsyan ederek her gün kıyafetlerin biraz daha bol geldiğini söyledi. Birden onun ne kadar süzüldüğünü ve kilo verdiğini fark ettim. Demek ki onu her sabah daha kolay taşıyabilmemin sebebi buydu. Birden yüzüme yumruk gibi vurdu. Bu kadar Acıyı ve Üzüntüyü Kalbinde taşıyordu. Farkında olmadan başını okşadım. O an Oğlumuz da geldi ve ' Baba Annemi taşıman lazım ' dedi. Bu hayatımızın bir parçası olmuştu, Babasının Annesini odadan Kapıya taşıması. Eşim Oğlumuzu yanına çağırdı ve ona sıkı sıkı sarıldı. Ben başımı cevirdim, son anda kararımdan vazgeçmek istemiyordum. Onu kucağıma aldım ve Yatak odasından Kapıya kadar taşıdım. Elini enseme koymuştu ve ben onu sıkı sıkı tutmuştum. Tıpkı Evlendiğimiz gün gibi.

Artık Huzursuzlaşmıştım bu kadar kilo vermesinden. Son Gün onu kucağım da taşıdığımda hareket etmedim. Oğlumuz okuldaydı ve Eşime Hayatımızda ki yakınlığın ne kadar eksildiğini söyledim. Ofise gittim arabadan fırladım kapıyı kilitlemeden bunun için zaman yoktu. Her anın kararımı değiştirmesinden korkuyordum ve Merdiven den yukarı koştum, yukarı varınca Tuğba kapıyı actı. Ona Karımdan boşanmayacağımı söyledim.

Şaşkın bir ifadeyle elini anlıma koydu ve ' Senin ateşin mi var' diye sordu. Üzgünüm Tuğba ama ben artık boşanmak istemiyorum dedim. Evliliğimizin renksiz kalması sevgi eksikliğinden değil, birbirimizin değerini unuttuğumuzdan dı. Şimdi aklıma geldi ki, ona Evlendiğimiz Gün kapıdan içeri taşıyınca ömrümün sonuna kadar Sadakat yemini verdiğimi........ Tuğba olayı anlayınca yüzüme bir tokat attı ve kapıyı kapatarak ağlamaya başladı. Hemen aşağı koşup ilk Çiçekçiye gidip Eşime bir Buket çiçek aldım, üzerinde ki Karta da'''seni her Sabah hayatımın sonuna kadar taşıyacağım'''' .
 
Eve vardığımda yüzümü bir gülümseme kapladı, elimde Çiçeklerle yatak odasına gittim ve Eşimi yatağın üstünde Ölü buldum. Eşim aylardır Kanser ile savaşıyordu ve ben Tuğba ile ilgilenmekten bunu fark etmemiştim. Fazla yaşamayacağını bildiği için, beni Oğlumun bana negatif tutumundan korumaya çalışmıştı . En azından Oğlumun gözünde iyi bir Eş olarak kalmamı istemişti.

O öyle yaptı ama ben yanlış yapmıştım!

---------------------------------------------------------------------

İlişkide ki küçük şeylerdir önemli olan. Villalar, arabalar çok paralar değil . Bunlar hayatı kolaylaştırır ama asla Mutluluğun temeli olamazlar.

İlişkine zaman ayır ve ilişkinin güven ve huzur anlamına gelecek şeylere meşgul ol.

Mutlu bir beraberlik yaşa.

26 Haziran 2012 Salı

YAPACAK BİR ŞEY YOK HOŞÇAKAL


Yıllar önce üniversite çağlarında tanışmışlardı. Birbirlerinin ilk aşkları olmadığı kesindi fakat adam gibi, gerçek gibi, bağlılıkla ilk flörtleriydi. Aralarında bir tutku yoktu, aşk da yoktu ama sevgi denilen duygu çok güçlüydü. Bu her hallerinden belliydi. Kızın arkadaşları öyle kıskanıyorlardı ki erkekten kendilerine de istiyorlardı. Bu kızın çok hoşuna gidiyordu. Açıkça belli etmese de hala bazı şeylerin eksik olduğunu hissediyordu.O zamanlarda biri birini sevdi mi sevmedi mi yaptıklarından, konuşmalarından hatta bakışlarından belli olurdu. Erkek bunu daha fazla yapıyordu. Çünkü o daha fazla seviyordu. Onca acımasızca geçen yılların ardından bulduğu bu dala sıkıca sarılmak istiyordu.


Düzen içerisinde geçen her ilişki gibi bu ilişkide belli bir zaman sonra evlilikle sonlanacaktı bu apaçık belliydi. Ve öyle de oldu. Kızın isteksizliği, beğenmezliği ve ailelerin ve akrabaların olsun da nasıl olursa olsun edasıyla katılımları sanki mecburiyet havası veriyordu. İkisininde kafasında düğün günü “bu doğru evlilik mi tam emin değilim” cümlesi yiyip bitiriyordu. İşte tam bu yüzden herkes eğlenirken kız ve erkek düğünden bir şey anlamamışlardı. Sanki biraz aceleye gelmişti.


Oysa ki herşey çok güzel gidiyordu. Kızın yüzünde düğün boyunca, içinde tuhaf bir hüzün barından garip bir mutluluk vardı. Dört yıl öncesi, yedi yıl da evlilik toplam on bir yılı buldular beraberce. Zaman zaman tartışmalar, kavgalar, küslükler oldu. Hem ayrı ayrı, hem de birlikte çok sorunlar yaşadılar.

Ve bu onbir yılın sonunda ikisi de öyle farklı yönlere döndüler ki, bunu fark etmemek imkansızdı. Herkes farkedebiliyordu. E tabi kendileri de bunu biliyordu ama ikisi de birbirine söylemeye cesaret edemiyordu. Çünkü tüm planları birlikte bir ömür harcamak üzerine yapılmıştı. Şimdi sıfırdan başlamak mı korkutuyordu acaba. Bu yüzden mi cesaret edemiyorlardı. Birlikte farklı hayatlar mı yaşamak daha kolaydı yoksa ayrılmak mı?


Erkek huzuru o kızda bulamıyordu. Kız da aşkı o erkekte bulamıyordu. Erkek iyice evine bağlanmak, düzenli bir aile hayatı yaşamak, evinde güzel yemekler yemek, çocuklar büyütmek istiyordu. Kız ise kendini sokaklara atmak, dileğince gezmek, alışveriş yapmak biraz dağıtmak istiyordu. İkisi içinde iyi ya da kötü sonuç yoktu. Doğru ya da yanlış da yoktu. 


Otuzlu yaşlara gelinmişti. Kızda, erkekte başka başka yolların yolcusu olmak istiyordu. Erkek yıllarca kızı düzeltmeye çalıştı. Çırpındı durdu. Kız ise uzaklaştıkça uzaklaşıyordu. Bir yaz tatilinde kız, tek başına tatile çıktı. Güldü, eğlendi, yüzdü, yedi, içti. Gönlünce vakit geçirdi. Tam istediği gibi. Kendini bol bol özgür hissetti. Sonrada eve döndü. Döndüğünde evde kimseyi göremedi. Ev bomboştu. 


O anda nefesi kesildi, öylece kaldı. Bitmeliydi bu evlilik ama kendi gidermiş gibi geliyordu hep. Ne de olsa daha çok seven erkekmiş gibi gözüküyordu. O gidemezdi diye düşünüyordu. Bırakamazdı. Çünkü daha çok seven oydu. 


Galiba daha asil davranabilen de erkek oldu. Severken gidebildi. Sadece bir not bıraktı. “Hala seviyorum ama yapacak bir şey yok, hoşça kal…” Kız notu okudu ve o an delirip “kal” diye telefon üstüne telefon açtı. Fakat erkek kalmadı.…Bazen gitmek gerekir dedi. Kız ne diyeceğini bilemedi. "Ama sen beni seviyorsun" dedi. Erkek bunun üzerine; "Sevsen de gitmek gerekir". 


Evet doğruydu erkeğin yaptığı ve dedikleri. Seviyor olsan bile karşılığını görmüyorsan, mutsuzsan ve mutsuz ediyorsan gitmek gerekir. İşte o zaman geldiğinde sessizce gitmeli. Saygıyı yitirmeden… Yaşananları kirletmeden… Ki dönüp baktığında biraz gülümseyerek biraz da gözün dolarak hatırlayabilesin geçmişi.

BAŞARACAĞIMA İNANIYORUM

Her şeyde olduğu gibi blog yazarlığında da kendime düşük not veriyorum. Neden mi? Çünkü bu da diğer işlerim gibi yarım kaldı. Ama artık buna dur demenin de zamanı geldi geçiyor bile. Her şeye yeniden başlama kararı aldım, sıfırdan, tertemiz sayfa, yeni hayaller yeni hedefler, yeni insanlar, yeni yollar, yeni yarınlar, yeni işler, yeni metotlar, bu yeni dünyamda bana yol arkadaşlığı etmek için buradan ayrılmayın. Teknoloji o kadar ilerledi ki  her yerden yazabiliyor insan artık. E tabi en önemlisi bunu sürdürmek.

Hayallerin efendisi olarak yaklaşık bir yıldır yazmadım. Nedenini her ne kadar yukarıda açıkladığım sebeplere dayandırsam da özünde yatan şey sizlere ve başta kendime "hayal yolculuğunda neler yapılmalı" ve "hayal nasıl gerçekleşir, dua nasıl kabul olur" sorularına deneyerek ve uygulayarak cevaplar bulmaktı. aynı zamanda da bunun yöntemleri üzerine daha çok araştırma yaptım. Benim gibi düşünen ve düşünmeyen kişilerle görüştüm. Ve önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi görüştüğüm yüzlerce kişi olsun, okuduğum kitaplar ve makaleler olsun hepsinin ortak verdiği cevap "inanmak" oldu.

İnansan da olmuyor diyorlar ya hiç de öyle değil. Ya inanmanın ne olduğunu şaşırır oldunuz ya da yeterli enerji ve güvenle inanmıyorsunuz. Bunun başka bir nedeni yok inanın bana. Bu tıpkı bir çiçeğe yeterli suyu, güneşi, ilgiyi verememek gibi bir şey. Çiçek nasıl olsa büyür diye bir düşüce, işi oluruna bırakmaktır. İşte bizlerde işlerimizde, hayallerimizde, hatta hatta hayatımızda çok şey istiyoruz ama hep işi oluruna bırakıyoruz. Hiç peşinden koşmuyoruz, hiç sorgulamıyoruz ve hiç mi hiç olacağına inanmıyoruz.

Bir film izlerken, dergileri karıştırırken hep imreniyoruz. Belki hayal de ediyoruz ama iç sesimiz "ohoohhooo nerde canım bende o şans" diyor ve bütün enerjiyi yok ediyoruz. İşte yaptığımız en büyük hata bu.

Birileri elbette isteklerimize, düşüncelerimize karşı çıkacak. Birileri elbette yapmak istediklerimize inanmayacak. Birileri elbette tüm bunlara engel olmaya çalışacak. Bizim yapmamız gereken BBRBİ düsturudur. Yani Bütün Bunlara Rağmen Başaracağıma İnanıyorum.........