3 Mayıs 2013 Cuma

HERŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ OLMUYOR...


Her şey öyle güzel başlamıştı ki. Yüzyılın aşkı denecek kadar büyük bir aşktı! Fakat biri öyle düşünüyormuş. Gerçek hiçte böyle değilmiş. Birbirlerinden sakladıkları o kadar çok şey varmış ki. Korkudan anlatamıyor, konuşamıyorlardı. Yıllar böylece geçti. En sonunda bir karar verdiler. Mektup yazacaklardı.

Ve bir akşam;

Masada derin bir sessizlik vardı. Çalan müzik bile bu sessizliği bozamıyordu. Sanki her şey durmuş, hayat durmuştu. Fırtına öncesi bir sessizlik gibiydi, bir an sonra kaç geminin karaya vuracağını kimse bilmiyordu. Belki de fırtına çoktan kopmuş sahiller çoktan su altında kalmıştı.

Masanın üzerinde iki tabak yemek vardı. Hemen hemen hiç kimse dokunmamıştı onlara. Az kullanılmış ikişer çatal ve hiç dokunulmamış bir çift bıçak tabakların yanında yatıyordu. Masanın iki karşıt tarafında ise üzerilerinde “sana” yazan iki zarf duruyordu.

 Bir erkek ve bir kadın masada oturmuş birbirlerinin gözlerine bakıyorlardı. İkisi de konuşmuyor ve yemeklerini yiyorlardı azar azar. Tabaktakiler soğuyalı çok olmuştu. Birbirlerine bakarken akılları hep zarflardaydı. Mektuplardan birini erkek yazmıştı ve bir diğerini ise kız. Anlatamadıkları o kadar çok şey vardı ki bunları yazmaya karar vermişlerdi. İçlerinden ne geçiyorsa, ilişkilerinden ne bekliyorlarsa hepsini olduğu gibi yazacaklardı hiçbir kısıtlama olmadan. Özgürce anlatacaklardı ve böylece ilişkilerini kurtarmayı umacaklardır.

“Beklemenin bir anlamı yok” dedi erkek. Öyle bir andaydılar ki ya devam edecek ya da bitecekti, onca yılın yaşanmışlığı bir anda sona erecekti. Kız hafifçe başını salladı buna karşılık ve zarflarına doğru uzandılar.
Erkek zarfını açtı “böyle bir mektubu, yazıya nasıl başlarım bilemiyorum. O kadar fazla şey yaşadık ki şimdi durup birkaç satır yazmak çok zor geliyor. Bundan önce birçok mektubu yırtıp attım. Umarım bu mektup da aynı kaderi paylaşmaz. Ne kadar yazsam o kadar eksik kalıyor çünkü. Biz seninle çok güzel zaman yaşadık, harika anılarımız oldu ama şimdi durmuş ve birbirimizi sorguluyoruz. Garip kırk yıl düşünsem buradan geçeceğimiz aklımın ucundan geçmezdi. Şimdi kalkmış sana bizi anlatmaya çabalıyorum. Bizi nasıl anlatabilirim ki sana? Bizi anlatmak mümkün mü sanki? Ağlıyorum biraz ara vermeliyim yazmaya.” Derin bir nefes aldı ve kıza kısa bir bakış attı okumaya devam etmeden önce. Kızın yüzündeki ifadeyi inceledi ama kız ifadesizdi. Oysa mutlu olmalı, yüzü gülmeliydi.

Diğer taraftan kızın okuduğu mektupta çok başka şeyler yazıyordu. “Bu mektubu yazmak garip doğrusu. Sana olan duygularımı yazıya dökmek bilmiyorum, çok farklı. Şimdiye kadar birçok farklı şekilde kendimi sana ifade etmeye çalıştım. Belki çok başarılı olamadım bu konuda. Belki yetenekli değilim içimdekileri ifade etmede. Belki daha fazla çaba sarf etmeliydim. Senin neler yazdığını düşündüm hep. O kadar düşündüm ki bunu düşündükçe yazamadım. Sonra önemli olanın benim içimden geçenler olduğuna karar verdim. Sen nasıl olsa yazacaksın içinden geçenleri, buna müdahale edemem ama umuyorum ki ne yazarsan yaz bu satırları okuduktan sonra düşüncelerin değişebilir.

Bu satırları yazmamın sebebi hatalarını, hatalarımızı anlatmak değil. Seni suçlamak veya kötülemek hiç değil. Evet, hatalar yaptık. Kimisi oldukça büyük hatalardı ama hiç birinin geri dönülemeyecek olduğuna inanmıyorum. Bu mektubu yazmamın tek bir nedeni var o da seni geri kazanmak.” Kız için okudukları ağır gelmiş, boğazına bir yumru oturmuş ve gözlerinin kenarında ince bir sızı hissetmeye başlamıştı.
Erkek ise okumaya devam ediyordu “O kadar zor ki bunları söylemek sana. Gözlerini göremiyor olmak kolaylaştırıyor biraz ama yine de çok güç inan. Biz seninle yapamıyoruz hayatım. Artık yapamıyoruz ve ben denemeye devam etmek istemiyorum. Bilmiyorum dudaklarından dökülen bir çift kelimeyi duymadan nasıl idare ederim. Devam etmeyi denedikçe eksiliyoruz ve tamamlanma, bir olma sevdamızdan uzaklaşıyoruz. Seni sevmiyorum diyemem, yalan olur ama artık sana aşık olduğuma inanmıyorum.

Adamın söyleyecek kelimesi kalmamıştı artık. Ne yapacağını hiç bilemiyordu. Mektubun son bölümünü bir kez daha okudu. Kızın yüzüne bakacak gücü bile bulamıyordu kendinde. Ellerindeki mektubu masanın üzerine bıraktı ve bir şey söylemeden gitti. Artık söylenecek söz kalmamıştı. O gittikten sonra geride şaşkınlıkla bakakalan kız kalmıştı. Özellikle elindeki mektubun son kısmı onu yazdıklarından dolayı suçluyor, gözlerinden akan yaşların sebebi oluyordu. “Sana bunu hiç söylemedim belki ama seni tüm kalbimle sevdim. Belki yeterince belli edemedim ama seni ben her şeyden çok sevdim. Bana ne yazacağını bilmiyorum ve umurumda da değil. Belki bütün söylediklerim havada kalacak ve hiçliğe gidecek. Sadece şunu bilmeni istiyorum ki hayatımın kalanında yanımda olmanı istiyorum. Karım olmanı istiyorum. Benimle evlenir misin?”

Kız mektubun son bölümünü defalarca kez okudu, ağladı ve sonra tekrar okudu. Bir süre sonra mektubu masaya bırakarak ayağa kalktı ve çıkışa doğru ilerledi. İki mektup bir süre boyunca karşılıklı olarak bakıştı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder